Malum Şubat ayı, bir kısmımızın çok önemsediği bir kısmımızın her ne kadar itibar göstermese de bildiği gibi 'Sevgililer Günü' nün olduğu ay. Bu nedenle bu ay ki yazımı, Türk sinemasının etkileyici filmlerinden 'Selvi Boylum Al Yazmalım'dan esinlenerek, 'Sevgi' üzerine yazdım.
Bir cumartesi sabahı kızımla sahile yürüyüşe çıkarken ara sokakların birinde eski marka otomobillerden bir tanesine rastladık. Aracın arka camının neredeyse tamamı Türkan Şorayın bir fotoğrafı ile kaplanmış, yan tarafında da ise Selvi Boylum Al Yazmalım yazıyordu. Araba da film de 70lerin sonu, 80lerin başından kalma. Nedenini bilmiyorum ama bu fotoğraf ve filmin görsellerini bir araba da yazılı olarak görmek beni duygulandırmıştı o sabah. Bu konuya birazdan döneceğim.
Türk sinemasının tabiri yerindeyse sultanı Türkan Şorayı, geçen sene konuşmacı olarak davet edildiğim bir üniversite de yakından görme şansım oldu. Benim bulunduğum oturumdan sonra Türkan hanım zirvenin kapanış konuğu olarak katılmışlardı. Konuşmasını yaparken sahneden tüm salona yansıyıp hepimizi etkisi altına alan gözlerinde ki o inanılmaz enerji ve bakışın adeta aynısıydı bu arabanın arkasında ki fotoğrafta.
Gelelim arabanın yanında yazan Selvi Boylum Al Yazmalım yazısına. Bilmiyorum size de aynısı oluyor mu ama ben her seferinde bu filme ait bir fotoğraf, bir poster, bir yazı gördüğüm zaman, filmin Cahit Berkaya ait o muhteşem müziği ve replikleri zihnimde canlanıyor her seferinde. Belki de çocukluk yıllarımda filmi ilk sinemada annem ve arkadaşlarıyla izlediğimde, onların neredeyse hıçkırarak ağlamalarıydı beni etkileyen.
Filmi kısaca bir hatırlarsak; Türkan Şoray, Kadir İnanıra aşık olur, evlenirler ve 1 çocukları olur. Bir gün Kadir İnanır işinden olur ve aylarca evine gelmez, karısı ve çocuğuyla bağlarını koparır. Bu sırada Türkan Şorayın karşısına oğluna babalık edecek, ailesine sahip çıkacak iyi bir adam çıkar ve Türkan Şoray tekrar evlenir. Bir süre sonra Kadir İnanır çıkagelir. Türkan Şoray, tutkuyla aşık olduğu çocuğunun babası ile hoşgörü, sadakat, sevgi güven hissettiği 2. eşi arasında seçim yapmak durumunda kalır.
İşte filmin, en akıllarda kalan ve annem ve arkadaşlarını sinemada hıçkırıklara boğan ve bir çoğumuzu hala duygusal olarak etkileyen sahnesi de burasıdır.
Sevgi Ne Demekti?
Sevgi İyilikti, Sevgi Dostluktu, Sevgi Emekti...
Türkan Şoray, Kadir İnanra hala büyük bir tutku ve aşk hissetmesine rağmen, iyiliği, dostluğu, emeği yani 2. eşini seçer.
Bu filmi birçok kişiyle tartışırken ye Sence Türkan Şorayın seçimi doğru muydu? diye sorduğumda, birçok kişi doğru olduğunu savunuyor. Hatta kendi sosyal medyamda bununla ilgili ufak çaplı bir anket yapmıştım. Yüzde seksenlerde sonuç aynı çıkmıştı. Peki benim işin içinden çıkamadığım ve ikilemde kaldığım konu şu: Hem Türkan Şorayın seçimin doğru olduğunu savunup, hem gerçekten aşık olduğu çocuğunun babasını seçmediği sahne de neden yoğun duygusallaşma ve hatta gözyaşı döküyoruz?
Yoksa Kalbimizi dinlemek yerine, toplum tarafından doğru kabul edilmiş, düşünceleri kalıplarını kabul edip, gerçek aşkı yaşayamadığımız için mi ağlıyoruz?
Yani kendi seçimlerimize mi?