ÖLÇÜLÜ VE DENGELİ OLMAK

ZİYA GÜNDÜZ

ZİYA GÜNDÜZ

"Kim Allah'a ve Rasulüne iman etmezse, (bilsin ki) gerçekten Biz, kâfirler için çılgınca yanan bir ateş hazırlamışızdır."1 buyurur, kendisinden başka hüküm koyucu hak İlâh bulunmayan Allah Teâlâ!..

Meşhur müfessirlerden Kadı Beydavî (rh.a.), "Envaru't-Tenzil ve Esraru't-Te'vil" adlı ünlü tefsirinde şunları kaydeder:

"Kâfirleri zamir yerine koyması, şunu bildirmek içindir ki, kim Allah'a ve Rasulüne birlikte iman etmezse kâfirdir. Küfründen dolayı çılgın ateşi hakketmiştir. Sairen'in nekire olması, korkunç olduğunu gözler önüne sermek, ya da özel bir ateş olduğunu bildirmek içindir."2

İmam İbn Kesîr (rh.a.) de, bu ayetin tefsirinde şunları söyler:

"Yani, kim zâhir ve bâtında Allah için ihlâsla amelini işlemez ise, şübhesiz yüce Allah onu, cehennem ateşinde azablandıracaktır. İsterse insanlara, gerçekteki durumlarının aksine kanaat sahibi olmalarını sağlayacak hâller yansıtsın. Bu durumu değiştirmez."3

Yine şöyle buyurur insanların Rabbi, Meliki ve İlâhı Allah Azze ve Celle:

"De ki: 'Allah'a ve Rasulüne itaat edin.' Eğer yüz çevirirlerse şübhesiz Allah, kâfirleri sevmez."4

Prof. Dr. Vehbe Zuhaylî, "Tef-sirûl-Münir"  adlı tefsirinde bu ayet hakkında şunları beyân eder:

"Yani, emirlerine uymak ve yasaklarından kaçınmak suretiyle Allah'a itaat ediniz. Sünnetine uymak, O'nun gösterdiği yoldan gitmek ve izini takip etmek sûyretiyle de Rasulüne itaat ediniz. Bu da, yüce Allah'ın size, Peygamberine tabi olmanızı farz kıldığını göstermektedir.5 Çünkü O, Allah'ın Rasulüdür. Yoksa durum, hristiyanların İsa (a.s.) hakkında iddia ettikleri gibi değildir.

 Kendilerinin Allah'ın oğulları ve sevdikleri, yani Allah'ı seven kimseler olduklarını iddia ederek gurura kapılıp O'nun çağrısını kabul etmez, yüz çevirip gerisin geriye döner, emrinden aykırı hareket ederlerse, şübhesiz ki Allah, kâfirleri cezalandırır. Onların fiillerini beğenmez, onları bağışlamaz ve onlara gazab eder. Çünkü onlar, hevâlarına uymuş ve dosdoğru dinin gösterdiği hidayet yolunu terk etmiş olurlar.

Bu yol ve yöntem hususunda Peygamber (s.a.s.)'e muhalefet etmenin küfür olduğunun, kendisinin Allah'ı sevip O'na yaklaşan bir kimse olduğunu ileri sürse dahi, bu nitelikte olan kimseleri Allah'ın sevmediğinin delilidir."6

Son devrin meşhur müfessirlerinden Elmalılı M. Hamdi Yazır (rh.a.), "Hak Dini Kur'ân Dili" adli tefsirinde şu reddolunamaz hakikatı beyân eder:

"Allah'ı ve Allah'ın ayetlerini örtbas etmeye çalışan kâfirleri de Allah sevmez. İşte bütün bu şübhelerden dolayı, açıkça Peygamberliğe şehadet edilmedikçe, Allah'ın birliğine, Allah'ın kendisinin şehadeti gibi gerçek bir şehadet yapılmamış olacağından İslâm'da bu iki şehadetin birleştirilmesinin şart olduğunu ve Allah'a itaat ile Rasul'e itaatin birbirini gerektirdiğini ve Allah'ın rızasına, mağfiretine, rahmetine ermenin ancak bu Sûretle mümkün olacağını açıklamak üzere:

"De ki: 'Allah'a ve Rasulüne itaat edin.' Eğer yüz çevirirlerse şübhesiz Allah, kâfirleri sevmez, buyrulmuştur."7

Yegâne Rabbimiz ve İlâhımız Allah Teâlâ şöyle buyurur:

"Kim Rasule itaat ederse, gerçekte Allah'a itaat etmiş olur. Kim de, yüz çevirirse, Biz seni onların üzerine koruyucu göndermedik."8

"Âlemlere rahmet olarak gönderilen"9 Hayat örneğimiz ve önderimiz Rasulullah Muhammed (s.a.s.)'e iman ve itaat etmek, Âlemlerin Rabbi Allah'a iman ve itaat etmenin gereğidir… Allah'a iman ve itaat edenler, O'nun, insan kullarına gönderdiği hidayet rehberi son Nebî ve son Rasulü Muhammed (s.a.s.)'e de iman edip itaat etmekle mükelleftirler… Allah'a iman ve itaat etmeyenlerin kâfir oldukları gibi, Rasulullah (s.a.s.)'e de iman ve itaat etmeyen, itaatten yüz çevirenlerde kâfir olurlar… Allah kâfirleri sevmez ve onlar için çılgınca yanan bir ateş hazırlamıştır…

Muvahhid mü'min müslüman kullar, kadınıyla erkeğiyle, genciyle yaşlısıyla yegâne hayat önderleri Rasulullah Muhammed (s.a.s.)'e katıksız iman ettikleri gibi, itaatlerini de kusursuz yapmaya gayret eder, emrettiklerini yerine getirir ve nehyettiklerinden alabildiğince uzak dururlar!..

Şimdi can kulağıyla Rasulullah (s.a.s.)'i dinleyelim!

İbn Ömer (r.anhuma) rivayet eder.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

"Allah, tanıdığı ruhsatların kullanılmasını sever, bunun yanında emirlere karşı gelinmesinden hoşlanmaz."10

Ukbe b. Âmr el-Cuhenî (r.a.)'dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

"Allah'ın tanıdığı ruhsatı kullanmayan kişinin Arafat dağları kadar günahı olur."11

Ebu Tu'me anlatır.

İbn Ömer'in yanındayken adamın biri geldi ve:

-Ya Ebâ Abdurrahman, benim yolculukta da oruç tutmaya gücüm var, dedi.

İbn Ömer, şu karşılığı verdi:

-Rasulullah (s.a.s.)'in:

"Allah'ın tanıdığı ruhsatı kullanmayan kişinin Arafat dağları kadar günahı olur." buyurduğunu işittim.12

Abdullah b. Abbas (r.anhuma)'dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

"Doğrusu Allah, azimetlerinin yapılmasını sevdiği gibi, ruhsatların yapılmasını da sever."13

Böyle buyurdu hidayet rehberimiz ve hayat örneğimiz Rasulullah (s.a.s.)!..

Kadın olsun, erkek olsun her muvahhid mü'min, yegâne hayat nizâmı İslâm'ın delilleriyle beyân ettiği "Azimet ve Ruhsat" konusunu "Zarûret ve İkrâh" durumunu çok iyi bilmeli, yerinde ve zamanında olması gerektiği gibi davranmalıdır...14

Katıksız iman eden her müslüman ferd, ifrât ve tefrite düşmeden, emrolunduğu gibi dosdoğru hareket ederek, kendisine düşeni yerine getirmeli ve dinde aşırılıktan sakınmalıdır… Her zamanda ve her mekânda vasat ümmetin bir temsilcisi ferd olarak taşkınlıktan tamamen uzak, vasat olmalıdır… Muvahhid mü'minlere düşen görev budur!..

Abdullah b. Mes'ud (r.a.)'ın rivayetiyle şöyle buyurur Rasulullah (s.a.s.):

"Taşkınlar (sınırı aşanlar) helâk olmuştur."

Bunu, üç defa tekrarladı.15

"Burada, el-Mutanattiun: Taşkınlar (sınırı aşanlar), söz ve fiillerinde derinleştirenler, aşırıya kaçanlar, sınırı aşan kimseler demektir."16

Bu hadisin şerhinde şöyle denilmiştir:

"Bu hadisden murad, kavillerinde, fiillerinde haddini aşan, taşkınlık yapan kimselerdir. Ne söylediğini bilmeyen, ölçüsüz konuşan ve aşırı fiillerde bulunan bu gibi kimseler, insanlar tarafından sevilmedikleri ve çok defa yaptıklarının cezası olarak hapislerde çürüdükleri gibi, âhiretlerinin de harab olacağına bu hadis-i şerif delâlet etmektedir."17

"Vasat Ümmet'in ferdlerinden olduklarını beyân eden ve sınırı aşıp taşkınlık edenler, ya ifrât ya da tefritte olanlardır… Bu iki durum da,  vasat ümmetin kabul görmüş hak ölçüsüne uymamaktır… Bu iki durumda olanlar, bir türlü vasat ölçüsüne gelmemekte, hep aykırı davranmaktadırlar… Durumları iyice incelenirse görülecektir ki, samimî oluşlarından hiçbir şübhe yoktur… Buna rağmen, "Azîmet" hâlinde de, "Ruhsat"  hâlinde de ifrât ve tefritte oldukları apaçık görülmektedir…

"İfrât: Aşırılık, haddi aşmak.

Tefrit: İhmal ve gevşeklik göstermek."18

"İfrât ve tefrit: Çabuk olmak, acele etmek, öne geçmek mânâlarına gelen fart  (furût) kökünden türemiş bulunan ifrat, aşırılık, haddi aşmak, acele etmek anlamlarına gelir. Aynı kökten türeyen tefrit ise, ihmal etmek, gevşek davranmak, terk etmek demektir.

Terim olarak ifrat, itidal noktasını aşan, tefrit ise, gerisinde kalan davranışlar demektir. İslâm Dini’nde itidal noktasından saparak sevgi ve saygıda ileri gitmek de, ihmalkâr davranıp geri kalmak da men’edilmiştir.

Rasulullah (s.a.s.), önceki kavimlerin Peygamberlerine ve diğer büyüklerine gösterdikleri beşer üstü tazîm sebebiyle ifrata kaçtıklarını ve istikametten uzaklaştıklarını ifade ederek kendisinin de bu şekilde yüceltilmemesini istemiş, dinî görevlerin yerine getirilmesinde itidal noktasını aşmamaya dikkat çekerek İlâhî buyrukları ihmal ederek tefrite düşmemeye de vurgu yapmıştır. İstikamet, itidal çizgisi üzerinde seyretmek demeketir.”19

Muvahhidlerin ve mücahidlerin önderi Rasulullah (s.a.s.) uyarıyor!..

İbn Abas (r.anhuma) rivayet eder.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyuruyor:

“Dinde aşırılıktan sakınınız! Çünkü sizden öncekiler, dinde kendilerini zorlayarak aşırılığa gittikleri için helâk olmuşlardır.”20

Dinde, yani yegâne hayat nizâmı olan İslâm’da vasatı aşıp itidal çizgisinden ayrılarak ifrât ve tefrite düşenlerin helak olduğunu beyân buyuran önderimiz Rasulullah (s.a.s.)’in Sünneti üzere olanlar, helâk olmaktan kurtulmuşlardır… Sünnet’e uymayıp kendilerince hoşa giden ibadetlerle uğraşmak, ifrât ve tefriti gündeme getirir… Bu konudaki iyi niyet, istenmeyen bir duruma düşmeyi engelleyici olmamakta ve hatâyı önleyememektedir…

Ebu Rebâh anlatıyor:

Said Rebâh anlatıyor:

Said ibnu’l-Museyyeb, ikindiden sonra, fazla olarak iki rek’at namaz kılan bir adam gördü.

Bunun üzerine (namaz kılan adam) O’na:

-Ebu Muhammed, Allah, namazdan dolayı beni cezalandırır mı? Diye sordu.

O, şu cevabı verdi:

-Hayır! Amma seni, Sünnet’e aykırı hareket etmekten dolayı cezalandırır!21

İşte böyle!

Namaz kılan kişi, Âlemlerin Rabbi Allah’a secde yapıp ibadet etmekte olduğundan dolayı güzel bir amel yapmakta, fakat ameli önderimiz Rasulullah (s.a.s.)’in Sünneti’ne aykırı olduğu için hoş karşılanmamakta!.. Tebrik ve takdir edilmesi gerekli olan bir amel, Rasulullah (s.a.s.)’in Sünneti’ne aykırı olarak yapıldığında cezalandırılmayı ve ikâzı hak edecek bir hâl gündeme getirmektedir… Olması gerekli vasat sınırını aşmış, itidalden sapmış olduğundan hoş karşılanmamış, ifrât ve tefrit noktasından değerlendirilmiştir… Hâlbuki Salih muvahhid mü’min şahsiyetler, her hâllerinde hayat örnekleri Rasulullah (s.a.s.)’e tâbi olmaya gayret eden ihlâs sahibi kişilerdir!..

Salih mü’minlerin hayatı, olması gerekli olan vasat ve itidal üzere olmalı ve dengeyi hayatları boyunca korumalıdırlar… Bu hâlleri onları, dünyada izzet, âhirette cennet ehli yapar umudu, onlar için en sevinçli bir müjdedir…

Vasat ve itidal dengesini sağlayıcı ölçüyü yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.)’den öğreniyoruz…  İşte onlardan birkaç tanesi!..

1-Ebu Hüreyre (r.a.) rivayet eder.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Sevdiğini azar azar (ölçülü) sev, belki günün birinde sevmediğin kişi olur ve sevmediğini de azar azar (ölçülü) buğz et, belki günün birinde sevdiğin kişi olur.”22

2-Ebu Hüreyre (r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Sizden biriniz yaradılış, mal ve evlâd hususunda kendisinden üstün kılınmış kimselere baktığı zaman (üzülmesin), hemen kendisinden aşağı (hâlli) kimselere baksın.”23

3-Ebu Hüreyre (r.a.)’dan

Radulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Sizden daha aşağıda olanlara bakın, sizden yukarıda olanlara bakmayın!

Bu, Allah’ın nimetini küçümsememenize daha lâyıktır.”24

4-Ebu Hüreyre (r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Şübhesiz ki, bu din kolaylıktır. Hiçbir kimse yoktur ki, bu din hususunda (amellerim noksansız olsun diye) kendisini zorlasın da din, ona galebe etmesin (ve erinip büsbütün amelden kesilmesin).

Öyle olunca, ortalama gidin. (Eğer en kâmilini yapamazsanız, ona) yaklaşın, (az olsa da devamlı amel ve ibadetten dolayı) sevinin. Sabah, akşam ve gecenin bir cüz’ünde (ibadete Tevfik etmesi için Allah’dan) yardım dileyin.”25

Rabbimiz ve İlâhımız Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez.”26

“Allah, size güçlük çıkarmak istemez, amma sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak ister. Umulur ki, şükredersiniz.”27

“Allah adına gerektiği gibi cihad edin. O, sizleri seçmiş ve din konusunda size bir güçlük yüklememiştir.”28

Din, yani İslâm kolaylıktır ve kolaylaştırılmıştır… Ayet-i kerimelerde, bu hakikat apaçık beyan edilmiştir…

Allâme İbn Hacer el-Âskalânî (rh.a.), bu hadisin şerhinde şunları kaydetmiştir:

“Hz. Peygamber(s.a.s.)’in, ‘Din kolaylıktır’ sözü, İslâm Dini’nde kolaylık bulunduğunu ifade etmektedir. Yahut İslâm Dini, diğer dinlere münasebetle mübalağa amacıyla ‘kolaylık’ diye nitelendirmiştir. Çünkü Yüce Allah, önceki ümmetlerde bulunan bir takım ağır hükümleri bu ümmetten kaldırmıştır.

Bunun en büyük örneği şudur: Önceki ümmetlerin tevbesi, kendilerini öldürme şeklinde idi. Bu ümmetin tevbesi ise, günahı bırakmak, gelecekte işlememeye azmetmek ve işlenen günahtan pişmanlık duymak suretiyle olur.

Bu hadisten dindeki ruhsatların esas alınmasına işaret vardır. Ruhsatın bulunduğu yerde azimete göre amel etmek aşırılıkdır.

“Ortalama gidin” yani, orta yolu tutunuz demek, ifrât ve tefrite sapmaksızın doğruyu esas alınız (demektir).”29

Bu hadisin diğer bir şerhinde, şerihler şunları söylemişlerdir:

“Hadisimiz, bütün amellerde kolaylığı teşvik ettiği gibi, en iyisini yapacağım diye uğraşıp didinmekten sakınmayı da tavsiye etmektedir, Allah yolunda bir iş işlerken, yalnız kolaylıkla üstesinden gelebileceğimiz şeylerle mükellef olduğumuzu bize hatırlatır. Birbirimize yükleyeceğimiz işlerde de, güç yetirebilecek miktarla yetinmemiz gerektiğini öğretir. Nâfile ibadetler ve faziletler kabul edilen işlere dalanlar, kendini helâk edercesine ileri gidenler, neticede farzları da hakkıyla yerine getirmeyecek derecede yorgun ve güçsüz düşerler. Bu sebeple Peygamberimiz (s.a.s.), din konusunda aşırı davrananlara izin vermemiş, onları ölçülü olmaya davet etmiştir.

Nitekim Abdullah b. Amr (r.a.), henüz genç iken haddinden fazla ibadet etmek yönünde Rasulullah’dan aldığı ruhsat için, ihtiyarlayıp güç ve kuvvetten düşünce:

- Keşke Rasulullah (s.a.s.)’in ruhsatını kabul etmiş olsaydım,30 temennisinde bulunarak, bu yolda tereddüd edenlere örnek olmuştur.

O hâlde yapılacak iş, orta yolu tutmak, ölçülü olmak, ibadet ve taatte, hayırlı işlerde haddi aşmamaktır. Ancak mükemmeli yakalamaya çalışmak, mü’min görevidir. Bu konudaki ölçü, sırat-ı müstakimden sapmamak, ibadetleri ve birtakım hayırlara yönelik faziletli işleri gücünün yettiği nisbette yapmak, yasaklardan ise kesinlikle uzak durmaktır. Bu şekilde hareket edenleri, cennetle, kurtuluşa ermekle, dünya ve âhiret saadetine kavuşmakla müjdelemek, dinimizin âlimlere yüklediği görevler arasındadır.”31

Enes b. Mâlik (r.a.) rivayet eder.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“(Kendiliğinden) nefislerinize zorluk çıkarmayınız. Sonra size (Allah tarafından) zorluk çıkartılır.”32

Kitabıyla, Sünnetiyle, İcmâsıyla ve Kıyasıyla İslâm’ı tanıyan, bilen ve idrake eden her muvahhid mü’mine düşen ânın vâcibi görev, vasat ümmetin vasat bir ferdi olmaktır… İfrât ve tefritten uzaklaşarak selâmet bulmuş mü’min müslüman kişi, Allah’ın ikram ettiği ruhsatlarla amel ederken, azimetle amel etmek konusunda yerinde davranır, üzerine düşeni gerçekleştirir… Salih mü’min, iyi müslüman ve izzetli insana yakışan davranış, ölçülü ve dengeli olmak, gerek artı, gerekse eksi aşırılıklardan uzak durmak ve fıtrata uygun hareket etmektir…

Allah’a ve Rasulullah  (s.a.s.)’e iman edip itaat edenler, azimet ve ruhsat dengesini çok iyi ve âdil bir şekilde korumaya gayret ederler… Sözünde özünde, fikrinde, beyânında, işinde ve her türlü davranışında izzetli bir mü’min müslümanın olması gerekli olan tavrını gündeme getirir, örnek bir şahsiyet olmaya çalışır… Bu şekilde olmayanlar, diğer mü’min Müslümanlarla uyum sağlayamaz, hep aykırı gider ve bu tavrıyla birçok belâlara, ağır yüklü musibetlere uğrar, belli bir zaman sonra sabrı tükenir, yalız kalır ve yılmış olur… Daha sonraki zamanlarda, daha önceki fikrinin ve hareketinin tam aksine bir hâl ile insanların huzuruna çıkar… Bu hâliyle toplum gözünde değer ve güven kaybeder, önemsemez bir durumda bırakılır… Önceki aşırılık ile sonraki aşırılık, sahibini yıpratır, ifrâttan tefrite gidip gelen kişiliğini değersiz kılıp gözden düşürür…

Dünyanın neresinde hangi dilinden ve renkten olursa olsu her muvahhid mü’min, önderimiz Rasulullah (s.a.s.)’in beyân buyurduğu şu hâlde olmamaya azamî derecede gayret etmelidir!..

Huzeyfe(r.a.) anlatır.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Başınıza gelmesinden en çok korktuğum şey, Kur’ân okuyan, sonrada parlaklığı yüzünde belirince İslâm’a da yardımcı iken, İslâm’dan sıyrılıp çıkan ve onu arkasına atan, komşusuna kılıçla yürüyen, onu müşriklikle itham eden kimsedir.”

Ben:

-Ya Rasulallah, müşriklikle itham eden mi, yoksa edilen mi şirke daha yakındır? diye sordum.

Rasulullah(s.a.s.):

“Şirkle itham eden kişi, şirke daha yakındır” buyurdu.33

Muvahhid mü’minler, birbirlerinin kardeşleri ve velîleri oldukları için, birbirine dayanmalı, hakkı ve sabrı tavsiye etmeli, birlik ve beraberliklerini kurmalı, ifrât ve tefrite düşmeden emrolundukları gibi dosdoğru olmalıdırlar… Birbirlerine nâsihat edip ikâz etmelidirler!..

“Öğüt alıp düşünen bir toplum için.”34



3 Ocak 2018 �ar�amba 10:50

http://www.urfa63haber.com/yazar/olculu-ve-dengeli-olmak-921.html