Sosyal medyada biz, kadınlara seçme ve seçilme hakkını İsviçre'den önce vermişiz ve kutlama paylaşımlarıyla da birbirimizi kutluyoruz, inanın hayret! ettim.
Bu ne tutarsızlıklarla yakın tarihimizden bile uzaklaşmışız..
Bu olaya el insaf denilir, ben seçim ve seçmeye toz konduramam, ama bu abartılı haberlere de el insaf derim.
Seçimde kadınlara gidin listemize oy verin emri verilmiştir denilse bu doğrudur amenna, yoksa bu olaya seçme ve seçilme hakkı verildi derseniz, büyük bir tarihi hatadır, iftiradır, buhtandır, günahtır.
Çünkü yakın döneme kadar zaten okuma yazma bilmeyen Nene ve Annelerimiz, yardım alarak imza yerine parmak iziyle eğemen gücün hazır listeleri için oy kullanırdı, bunu kim inkar edebilir.
kişilerin; kime, neye, niçin oy verdiği, kimi seçeceği iradesi zaten yoktu kimseyi de tanımıyorlardı.
Seçilme olayına gelince; el insaf! hangi kadın ben aday olacağım diye kendi iradesiyle başvurabilirdi, veya milletvekili olarak listeye konulmuştu veya Milletvekili olabilmişti.
Parti lideri istediği kişileri listeye yazar, Milletin efendisi diye kabul edilen slogana rağmen köylü, işçi, taşralı, mühafazakâr şehirli, bu milletin çoğunluğu olan kadın ve erkek zorunlu olarak sandığa giderek önceden belirlenmiş aday listesi için paşa, paşa oyunu onlar için kullanmak zorundaydı..
Tek parti döneminde milletvekilleri ne kadın, nede erkek seçilme ile değil, atamayla meclise gidiyordu. Yani seçilme diye bir olay yoktu.
Kimi isterlerse o vekil oluyordu. Hemde kesin seçiliyordu, çünkü farklı bir parti, farklı bir liste, farklı bir parti adayları zaten yoktu.
Seçme hakkı verildi, diye seviniyorsanız neyi kimleri seçiyordunuz peki?
Ben sayısalcı değilim lâkin Seçme, en az 2 seçenek varsa senin seçme hakkın vardır.
Tek parti, tek liste, tek lider, hattâ sandıkların üstü ve süslemeleri de tek partinin Simgesi veya bayrağiyla donatılarak halk bu donatılarla sandığa yönlendiriliyordu.
El insaf bu mu seçim, bu seçme?
Siz kadın veya erkek iradesi ğasp edilmiş olarak sadece oy kullanan bireydiniz.
Rejimin Bu seçim metodu alay konusu olunca, demokratik bir seçim yapıldığı izlenimini vermek amacı güdülerek farklı bir yöntem geliştirildi.
Ucube bir gelişmenin serüvenin sonucunu izlyelim ;
Rejimin istemi doğrultusunda CHP'li bir il başkanı olan merhum Menderes'e yeni bir parti kurma talimatı verilir.
Talimatla kurdurulan ve hasbelkader halka verilen bu bu yarı irade ile Demokrat parti 1950'den itibaren çok partili seçimle sandıklara yönelen kişilere ancak seçme ve seçim hakkı verildi.
Böylece kadınlara da verilen oy kullanma hakkı seçme ve seçim hakkına dönüştü.
Lâkin; seçilme haklarının kişilerin beyin devinimi ve kültürel düşüncesiyle orantılı olmadığını sanan malum sistem, batı kültürünün giysilerinin kanunla dayatarak Medeniyetler beşiği sanılan batılı ülkelerin uygarlık seviyesine ulaşacağını sanıyordu.
Bu tür değer yargılarla kişilerin beyin devinimi, kültürel sosyalleşme ve gelişimini zaten kabul görmezdi, çoğunluğu Müslüman olan bu ülkede başını örten kadının seçilme hakkı yoktu.
Sadece başı açık olan kadınlar bu haktan yararlaniyordu.
Nitekim bir keresinde başörtülü bir bayan, milletin özgür iradesiyle vekil seçilerek Meclise gönderildi.
Özgür iradenin ve beyinsel işlevlerin aksine tabu olarak kabul edilen o maddelerin kısır döngüsüyle tıkanmış hezeyanlarla "bu kadına haddini bildirin" emrine uyan malum Parti'nin vekilleri o seçilmiş kadını meclisten dışarı attılar, bu da yetmedi vatandaşlıktan çıkardılar.
-- Türkiye'deki "tüm kadınlara" tam olarak ( başı açık yada kapalı) seçme ve seçilme hakkı 80 yıl sonra 2014 yılında verildi.
Asıl "kadına seçme ve seçilme hakkı" buydu.
Evet bugün Komünist partinin adayları bile seçilmiyormu ?
Hani başörtülü kadınlar kendi devletine rejimine düşmanlık edeceklerdi. Şimdiye kadar kaç örtülü vekil Cumhuriyet in temel prensipleriyle çelişti suç işledi.
Sistemin aksaklıkları yok mu?
Doğal olarak vardır, ben de bazı uygulamaları eleştiriyorum, ama lütfen eğri oturun lakin, lütfedip gerçekleri araştırın yazın.
Asıl olay başörtüsü değildi, başörtünün Milletimizce mükedesata simge olarak kabul gördüğü düşüncesiyle bu simgeyi taşiyanları meclisin ve devletin dışında bıramaktı...
Yani; "Sezarın hakkını sezara" verelim..
Amac başörtü değildi.